Sitemize Hoş Geldiniz ------Sitemizdeki Konu Sayısı 1400'ün üzerine çıkmıştır Bir çok deney ve araştırma konularımız sizin ilginizi çekebilir SİTEDE ARAMA YAPMAK İÇİN YANDAKİ ARAMA KUTUSUNU KULLANIN Aşağıdaki kayan resim menüsüne de İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK konuları ekleyeceğim

Bitki Besleme Selat Nedir?

0 yorum

Bitki Besin Elementleri Ve Görevleri
Selat Nedir?; Bitkilerin ihtiyaç duydukları 20 tane mutlak gerekli bitki besin elementleri vardır. 1-Hidrojen 2-Oksijen 3-Karbon 4-Azot 5-Fosfor 6-Potasyum 7-Kalsiyum 8-Magnezyum 9-Kükürt 10-Bor 11-Bakır 12-Demir 13-Klor 14-Mangan 15-Molibden 16-Çinko 17-Nikel 18-Silisyum 19-Kobalt 20-Sodyum Hidrojen, Oksijen, Karbon. Bu üç element hava ve suda bulunur. Fotosentez ile bitkiler güneşten aldıkları enerjiyle bünyelerindeki karbondioksiti, karbon ve oksijene ve suyu da hidrojen ve oksijene parçalarlar. Bu parçaladıkları elementleri de nişasta ve şekere döndürürler. Nişasta ve şekerlerde bitkilerin depoladıkları besin maddeleridirler. Bitkiler Karbon, Hidrojen ve Oksijeni havadan ve sudan aldıkları için bitkilerin bu maddelerden ne kadar aldıklarını üreticilerin kontrol etme imkanları yoktur.

Sedef Gübre Tohum Fidan Bitkilerin ihtiyaç duydukları 20 tane mutlak gerekli besin elementleri:

1-Hidrojen
2-Oksijen
3-Karbon
4-Azot
5-Fosfor 6-Potasyum
7-Kalsiyum 
8-Magnezyum
9-Kükürt
10-Bor 11-Bakır
12-Demir
13-Klor
14-Mangan 
15-Molibden 16-Çinko
17-Nikel
18-Silisyum
19-Kobalt
20-Sodyum
Bu besin maddelerini iki ana grupta incelemek mümkündür.

1-Mineral Olmayan Besin Maddeleri

Hidrojen, Oksijen, Karbon.
Bu üç element hava ve suda bulunur. Fotosentez ile bitkiler güneşten aldıkları enerjiyle bünyelerindeki karbondioksiti, karbon ve oksijene ve suyu da hidrojen ve oksijene parçalarlar. Bu parçaladıkları elementleri de nişasta ve şekere döndürürler. Nişasta ve şekerlerde bitkilerin depoladıkları besin maddeleridirler. Bitkiler Karbon, Hidrojen ve Oksijeni havadan ve sudan aldıkları için bitkilerin bu maddelerden ne kadar aldıklarını üreticilerin kontrol etme imkanları yoktur.

2. Mineral Olan Besin Maddeleri.

Geri kalan 17 besin maddesi de mineral olan besin maddeleridir ve bunlar toprakta ve toprağın bünyesinde bulunan ve suda erimiş halde bulunmaktadır. Bitkiler bu maddeleri kökleri vasıtasıyla suyla birlikte bünyelerine alırlar. Fakat bu besin maddelerinin tamamı toprakta yetirince mevcut değildir ve bitkiler bu maddelerin eksikliğinden dolayı sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişemezler. Üreticilerin gübre kullanmalarının sebebi de bitkilerin sağlıklı büyüyüp gelişebilmeleri ve iyi verim vermeleri için bu eksik olan maddeleri toprağa vermektir.

Mineral besin maddelerini de kendi arasında iki grupta inceleyebiliriz:

1. Makro Besin Maddeleri. (Makro Elementler)

Makro besin maddeleri bitkilerin büyüyüp gelişebilmeleri için gerekli olan maddelerdir. Bu besin maddelerine bitkiler yüksek miktarlarda ihtiyaç duyarlar.
Makro besin maddeleri şunlardır:
Azot (N), Fosfor (P), Potasyum (K), Kalsiyum (Ca), Magnezyum (Mg), Kükürt [Sülfür (S)]

2. Mikro Besin Maddeleri (Mikro Elementler)

Bu besin maddelerine iz mineraller de denir. Bitkiler bu maddelere az miktarlarda ihtiyaç duyarlar. Bundan dolayı iz mineraller adını alır. İz miktar bakımından az olan anlamına gelmektedir (Trace Elements).
Bu iz minerallerde iki grup olarak değerlendirilir.

a) Esansiyel İz Mineraller. (Temel İz Elementler)

1.Bor (B), 2. Klor (Cl), 3. Bakır (Cu), 4.Demir (Fe), 5.Mangan (Mn), 6.Sodyum (Na), 7.Çinko (Zn), 8.Molibden (Mo), 9.Nikel (Ni).

b) Yararlı İz Elementler.
1.Silisyum (Si), 2.Kobalt (Co).
Bu yararlı iz elementler bütün bitkiler için ihtiyaç olmasa da bazı bitkiler için gereklidir.
Örneğin; silisyumun hücre duvarlarında bulunduğu ve bitkilerin, kuraklığa, hastalık, haşere ve mantarlara karşı bitkinin dayanıklılığını artırdığı anlatılmaktadır.
Optimum (en uygun) bir verim almak için, üreticiler büyüme mevsimi boyunca ihtiyaca göre gerekli besin maddelerini ayarlamalıdırlar.
Mineral madde iyonlarının bitki tarafından alınması hava şartlarıyla birlikte birçok faktörlere bağlıdır. Bu faktörler toprağın “Katyon Değişim Kapasitesi”, bitki besin maddelerinin bulunduğu ortamın ve sulama suyunun “pH” sı, gibi faktörleri kapsar.

Katyon Değişim Kapasitesi Nedir?

Katyon değişim kapasitesi bitki besin maddelerinin içinde bulunduğu ortamın bir birleriyle iyon alış verişi yapabileceği mineral maddelerini kendi bünyesinde tutma kapasitesidir. 
Bu katyonlar, amonyum azotu, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, mangan, çinko, bakır gibi elementleri kapsar. Torf yosunu, ağaç kabuğu, testere tozu ve öteki organik maddelerden oluşan karışımlarında aynı şekilde katyon değişim kapasiteleri vardır.

pH Nedir?
 pH: Üzerinde 1-14 arası rakamlar bulunan bir ıskala ile Baz (Alkali) ve Asitliliğin ölçümüdür. 7 nin altında pH Asitliliği, 7 nin üstünde Baz (alkali) ve 7 Nötr olduğunu gösterir. Solüsyon (çözelti) halindeki büyüme ortamınının asitliliğini ve alkali (baz) oluşunu ifade eder. Bu solüsyon suda erimiş, iyon formundaki mineral maddeleri ihtiva eder.
Bu solüsyonun asit, nötr, yada alkali (baz) şeklindeki reaksiyonları mineral maddelerin bitkinin kökleri tarafından alınması üzerinde büyük etkisi vardır. Eğer bu solüsyon içinde büyük miktarda Hidrojen (H+) iyonları var ise asittir. (<7 .0="" 7="" alkalidir="" bu="" den="" e="" er="" fazla="" hidroksil="" ise="" iyonlar="" k.="" k="" sol="" syon="" yani="">7,0) 7’den büyüktür. Eğer Hidrojen ve Hidroksil iyonları arasında bir denge varsa bu solüsyon nötrdür (=7,0). Bir çok bitki 5,5 ile 6,2 pH arasında daha iyi verim vermektedir. Yani hafifçe asitli ortamları severler, birçok mineral madde bu ortamlarda daha iyi iyon alış verişi yapabilmektedir. Aşırı şekilde dalgalanmalar bitkide bazı besin maddelerinin noksanlığına ve toksitesine (fazlalığından dolayı zehir etkisine) neden olmaktadır.

Tam Bir Bitki Beslenmesi için Gerekli Olan Besin Maddeleri:

Bitki büyümesinde temel ve yardımcı besin maddelerinin rolü üzerinde kılavuz olması bakımından aşağıdaki bilgiler faydalı olacaktır. Bu maddelerin herhangi birisinin yokluğunda bitkiler büyüme anormallikleri, besin elementinin noksanlığının semptomlarını gösterecek ve sağlıklı gelişmeyeceklerdir. 

Makro Besin Maddeleri:

1. AZOT:
Bitkilerin yaşamında hayati önem taşır. Proteinlerin, hormonların, klorofilin, vitamin ve enzimlerin önemli bir yapı taşıdır. Vejetatif aksam denilen yeşil aksamın büyüyüp gelişmesini sağlar.

Tabiatta Azot kaynakları var mıdır?

Mineralizasyon denilen bir süreçle bitkilerin faydalanabileceği azot kaynakları artmaktadır.
Mineralizasyon Bitki artıkları ve çiftlik gübresi gibi organik maddelerin parçalanması ve Amonyum (NH4+) gibi inorganik azot formuna dönüşüm sürecidir. 
Ayrıca atmosferde bulunan gaz halindeki Azot (N2) bakteriler tarafından bitkilerin alabileceği amonyum bileşiklerine çevrilir. Toprağa inorganik ve organik gübreler vermekle de bitkilerin alabileceği azot miktarı artırılabilir.
Topraktaki nem durumu, toprağın havalanması, toprağın ısısı, toprağın pH’sı ve topraktaki organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından parçalanması gibi faktörler bitkilerin azot alımlarını etkiler.
Bitkiler azotu iki biçimde alırlar. Bunlar Nitrat azotu (NO3-) ve Amonyum azotu (NH4+) biçimindedir. Bitkilerin kökleri bu her iki azot biçimini de alırlar. Bitkilerin çoğu nitrat azot biçimini amonyum azotuna tercih ederler. Fakat nitrat azotunun toprakta kaybolma eğilimi fazladır. Bitkilerin çoğu amonyum azotunu hazır olarak kullanamazlar. Amonyum azotu emilmeden önce nitrifikasyon denilen bir süreçle bakteriler tarafından nitrat azotuna çevrilir.
Amonyum azotunun nitrat azotuna çevrilmesinde toprağın ısısı etkili olur. Toprak ısısının 10ºC üzerindeki ortamlarda bu çevrilme işlemi daha çabuk olur. Nitrifikasyonun en etkili olduğu toprak pH’sı 5,5-6,5 arasında olduğu zamandır. Nitrifikasyon 2-4 haftada tamamlanabilir.

Azot Kayıpları Nelerdir?

Birçok faktör bitkilerin azotu almasını engeller. Bu faktörleri şöyle sırılayabiliriz.

Nitrat (NO3-) ve Amonyum (NH4+) azotu bitkilerin alamayacağı organik azota çevrilir bu sürece immobilizasyon denir.
Su sıkıntısı olduğu ve pH’nın yüksek olduğu ortamlarda amonyum azotu (NH4+)  uçucu gaz olan amonyuma dönüşür (NO3-) ve bu amonyum gazı uçarak atmosfere karışır.
Gübrelerin yıkanarak akıp gitmesi diğer bir kritik azot kaybıdır. Bitkinin kök bölgesinden daha aşağıya inerek kaybolmasıdır.
Diğer bir azot kaybı ise denitrifikasyon denilen süreçle nitrat azotunun kaybolmasıdır. Denitrifikasyon sürecinde nitrat azotu (NO3-) bakteriler tarafından nitrit (NO2-) e çevrilir ve oda nitrik oksit (NO)’e çevrilir, sonra nitrus okside (N2O) veya azot gazına (N2) çevrilir ve bu gaz topraktan atmosfere salınarak kaybolur.
Azot bakımından zayıf olan organik maddeler topraktaki mikroorganizmalar tarafından parçalanır ve parçalama sonucu oluşan azot bu organizmalar tarafından kullanılır ve bitkiler bu azottan yararlanamazlar.
Azot azlığı verimi azaltır, ağaçta vejetatif gelişme süreci kısalır. Yaprakların sararmasına ve büyümenin sarsılmasına yol açar. Soluk yeşilden sarıya kadar varan sağlıksız ve ince sürgünleri olan azalmış bir tepe büyümesi gösterir. Genellikle, bu belirtiler sürgünlerin dibindeki yaşlı yapraklarda apaçık belli olurlar. Azot noksanlığı ağırlaştıkça yaşlı yapraklardan başlayarak kloroz denilen sararmalar görülür. Taş çekirdekli meyvelerde, azot noksanlığı olan yapraklar, sorun ağırlaştıkça, kırmızımsı ve saçma deliği etkisi gösterirler. Meyveler, özellikle de taş çekirdekli meyveler, daha küçük olma ve daha erken olgunlaşma eğilimi gösterirler. Ağaçlar erken yaşlanırlar.
Elma ağaçlarında yapraklar küçük, dar olurlar. Açık yeşilden sarıya, açık portakal renginden kırmızı ve mora kadar varan renklerde olurlar ve erkenden dökülürler. Yaprak sapları ince ve kısadır ve dar açı oluştururlar. Şiddetli azot noksanlıklarında yaprak sapları kurur ve meyveler olgunlaşmadan renklenirler.
Kaysı ağaçlarında yapraklar kısa ve sarımsı yeşil olurlar. Dallar incedir. Çiçek zamanı çok çiçek olmasına karşılık meyve tutumu az olur ve meyveler küçüktür. Şeftali ağaçlarında dal ve sürgünler kısa ve zayıftır. Dalların kabukları kahverengimsi ve mordurlar. Yapraklar sarımsı yeşil, yaşlı yapraklar kırmızımsı sarı bazen de hastalıklıdır. Erken yaprak dökümü olur, meyveler küçük ve genellikle şekilleri bozuktur. Asmalarda da buna benzer belirtiler vardır. Yapraklar açık yeşil ve sarıdır. Yaprak kenarlarında ölü dokular vardır ve aşağıya doğru kıvrıktırlar. Yaprak sapları pembemsi bir renktedir. Sürgünler zayıftır ve uç kısımları ölüdür.

Azot Fazlalığı (Toksisitesi):

Azot fazlalığı meyve ağaçlarında çiçeklenme ve meyve verimini geciktirir. Aşırı miktarda sürgün büyümesi, buna eşlik eden koyu yeşil yapraklar vardır. Sonbaharda gecikmiş bir yaprak dökümü görülür. Azot miktarı optimum düzeyin üzerine çıktıkça, meyve rengi azalır ve olgunlaşma gecikir. Kırmızı çeşitler daha az kırmızı sarı çeşitlerin yeşil olma eğilimi vardır. Elma ve armutlarda tat ve depolama ömrü azalır. Bundan başka elma ve armutlarda azotun fazlalığı kalsiyum alımını engellediği için üreticilere büyük zararlara uğratan mantarlaşma ve acı beneğe sebep olur. Diğer fizyolojik sorunlar oluşabilir.

2. FOSFOR:

Fosfor bitkilerde her türlü büyüme ve diğer metabolizma için gereklidir. Metabolik reaksiyonları başlatan bir katalizör maddesidir. Bitkinin azot kullanımını ve tohum oluşumunu teşvik eder. Tohumun çimlenmesi, fotosentez, ve protein teşekkülü için fosfor gerekir. Çiçek, meyve ve saçak kök oluşumunu teşvik eder. Meyvelerin olgunlaşmasını hızlandırır. Tohum oluşumundaki başarısızlık genç meyvenin dökülmesine ve meyvede bozuk oluşumuna yol açmaktadır. 4.0 den düşük pH ortamındaki organik topraklarda bitkinin alamayacağı şekilde kimyasal bağlarla bağlanır ve kilitlenir.

Fosfor Noksanlığı:

Gözle görülecek kadar belirtiler göstermesi için şiddetli fosfor noksanlıkları olması gerekir, bu da meyve ağaçlarında pek nadirdir. Olduğu zaman da uç sürgünlerde zayıf ve sınırlı bir büyüme görülür. Anormal bir şekilde koyu yeşil genç yapraklar vardır. Genç yaprakların alt kısımları, özellikle yaprak kenarlarında ve ana damarların boyunca sık sık morumsu renk değişikliği gösterirler. Yaprakların derileşmiş gibi bir yapısı ve gövdeyle birleştiği yerde keskin bir açı yapan anormal bir formu vardır. Yaprak belirtileri büyüme mevsiminin ilk başlangıcında sık sık görülür daha sonra mevsim boyunca azalır. Fosfor noksanlığının belirtileri daha çok genç ağaçlarda görülür. Sürgünler ve çiçeklenme azalır. Tomurcuklar geç patlar. Meyve tutumu zayıftır ve erken olgunlaşır. Meyve ve çiçeklerin prematür (zamanından önce) dökümleri görülür. Bitkinin tam olarak faydalanması için fosfor köklere yakın olarak verilmelidir. Toprakta yeterli düzeyde çinko olmadığı zaman çok fazla fosfor verilmesi çinko noksanlığına yol açar.

Fosfor Fazlalığı (Toksisitesi):

Fazla miktarda fosforun etkileri genellikle, çinko, bakır, demir, manganez gibi temel ağır metallerin birinin yada daha fazlasının noksanlığı olarak ifade edilirler. Bu elementlerin noksanlıklarının belirtileri ayrıca fosfor fazlalığı tarafından sebep olunduğu için, yeşil aksamda gözle görülen bir fosfor toksisitesi pek anlaşılamaz.

3. POTASYUM :

Potasyum noksanlığı
Belirtiler genellikle mevsimlik büyüyen sürgünlerin alt kısmındaki yaşlı yapraklarda gelişir. Yaprakların ucunda yanıklarla karakterize edilirler. Taş çekirdekli meyvelerde, yukarıya doğru lateral (Yanal) kıvrılması ve yanıklığın gelişmesiyle kloroz(sarılık) açıkça belli olur. Ağır bir meyve yükü, bu belirtileri vurgular. Araştırmalar potasyum ve meyve yükü arasında tersine bir ilişki olduğunu belirtmektedirler. Dolayısıyla, meyve yükü ne kadar hafif olursa, o kadar çok potasyum ihtiyacı artar.

Potasyum toksisitesi:

Bilinen hiçbir görsel belirti direkt olarak potasyum fazlalığı ile ilişkilendirilemez. Buna rağmen, yüksek düzeyde potasyum olduğu zaman magnezyum noksanlığı gözükme eğilimi

4. KALSİYUM:

Kalsiyum noksanlığı: meyve bahçelerinde kalsiyum noksanlığından dolayı belirli bir noksanlık septomu pek nadirdir. Daha çok görülen semptomlar yüksek düzeydeki öteki besin maddelerinin sebep olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer noksanlık varsa, ilk önce genç yapraklarda yaprak kenarlarının yukarıya doğru bir kap şeklinde kıvrılması ve bir şekilde damar aralarında kloroz oluşmasıyla ortaya çıkar. Yapraklarda yeterli düzeyde kalsiyum olsa bile meyvelerde düşük kalsiyum düzeyi sık sık semptomlar oluşturur (Acı Benek (Bitter Pit) ve Mantarlaşma (kuru Benek) (Corking).

Kalsiyum Toksisitesi:

Toksik düzeyde kalsiyumla ilgili herhangi bir bilinen semptom bilinmemektedir

5. MAGNEZYUM:

Magnezyum Noksanlığı: Şiddeti arttıkça, belirtiler potasyum noksanlığı ile ilgili olan yaprak kenarı yanıklığına benzeyebilir. Daha çok özelliği, yaprağın ana yaprak damarının tabanına doğru yavaş yavaş damarlar arasında gelişerek ve balık kılçığı gibi bir görüntü vererek terminal sürgünlerin yaşlı yaprakların yeşil renginin solgunlaşmasıdır. Armutlarda damarlar arası bölgelerde kloroz etkisi gösteren şeritlerle sarılmış koyu ve morumsu doku adacıkları gelişmesi görülebilir. Büyüme mevsimi ilerledikçe semptomlar genç yapraklar dada görülmeye başlar ve yaşlı yapraklar dökülür.

Magnezyum Toksisitesi:

Fazla miktarda magnezyum düzeyi varlığı spesifik değildir, fakat genellikle potasyum yâda kalsiyum noksanlığı olarak gözükür.

6. DEMİR

Demir bitkilerde enzim aktivitesi ve klorofil sentezi için gereklidir. Bitkilerin yeni büyümekte olan genç kısımları için esas teşkil eder. Toprakta hemen hemen her zaman demir vardır fakat bitkilerin alamayacağı formda olabilir. Demir yıkanmayla kaybolur ve toprağın alt tabakalarında tutunurlar.

Toprakta kalsiyumun fazla olduğu ortamlarda toprak pH’sı yüksektir. Yüksek pH ortamlarında (Alkali ortamlar) demir bitkilerin alamayacağı forma dönüşür. Yani pH 7,2 ile 8,3 arasında iken bitkiler demirden yararlanamazlar. Toprak alkali olduğu zaman belkide demir minerali çoktur fakat bitkiler tarafından alınamamaktadır.

Toprak pH’sı toprağın ana materyalinin (ana kaya) etkisi altında oluşmaktadır. Baz (alkali) ana kayadan oluşan topraklarda asit ihtiva eden kayalardan oluşan topraklara göre yüksek pH bulunur. Ayrıca yağışlar toprağın pH sını etkiler. Toprağın içinden geçen su topraktaki kalsiyum ve magnezyum gibi baz elementleri yıkamaktadır ve alüminyum ve demir gibi asitli elementlerle yer değiştirmektedir. Bu sebepten dolayı yüksek yağış alan yerlerde oluşan topraklar kurak ve yarı kurak yerlerde oluşan topraklardan daha asit karakterlidirler.

Amonyum veya üre ihtiva eden gübreler ve organik maddelerin toprak içinde parçalanmaları da ayrıca topraktaki asitliliği artırmaktadır. Asitliliğin yüksek olduğu topraklarda Alüminyum ve Manganez bitkiler tarafından daha fazla alınabilecek hale gelir ve daha fazla toksik ekti yapacak hale gelir. Uzun süre işlenmemiş havasız kalmış aşırı sulama ve taban suyunun yakın olduğu topraklarda bitkilerin demirden yararlanması azalmaktadır.

Toprakta bulunan ağır metallerde demir eksikliğine neden olmaktadır. Bikarbonat iyonları, yüksek fosfor, manganez, çinko veya bakır düzeyide demirin harekeliliğini azaltmakta ve demir alımını engellemektedir.

Yüksek pH olan topraklarda demir oksijen, hidroksit ve karbonat iyonlarının eşliğinde katı formlara dönüşür. Bu demir formları suda erimez ve bitki kökleri tarafından alınamaz. Böyle bir demir formu toprak şartları değişmedikçe devamlı olarak bağlı kalacaktır. Bu durum küflü çivi ve demir talaşlarının demir noksanlığını düzeltmediğini anlatmaktadır. Bu maddeler tarafından toprağa bırakılan demir anında katı forma dönüşür ve bitkiler tarafından yararlanılmaz.

Demir noksanlığından oluşan kloroz toprak ısısı ve plastik malçlama, toprağın sıkışık oluşu ve su ile doymuş olması gibi toprak içindeki havalandırmayı sınırlayan şartlar altında ağırlaşmaktadır Üst toprağın erozyonla taşınması veya sulama amaçlı yâda çeşitli inşaat vs gibi hafriyat çalışmaları gibi işlemler sonucunda üst toprağın alınarak yerine kireçle zengin olan toprakla değiştirildiği zaman dahada şiddetlidir.

Sulama ve Demir Noksanlığı İlişkisi

Birçok bölgelerde ağır kış yağışları büyüme mevsiminin başında meyve bahçelerindeki topraklarda normalden daha fazla nem varlığıyla sonuçlanır. Sonuçta birçok ağaç hatta meyve bahçesinin tamamı yazın başlangıcında demir noksanlığı belirtileri gösterir.

Su Geçirgenliğinin az olduğu sıkışmış ve havalanmanın az olduğu oksijenden yoksun topraklarda köklerin ve topraktaki mikroorganizmaların faaliyetleri sonucunda karbondioksit (CO2) birikimi olur ve karbondioksit kirecin çözünülürlüğünü artırarak bikarbonat (HCO3-) oluşumuyla sonuçlanır ve buda demir alımını ve demirin hareketliliğini azaltır. Çünkü HCO3- nin oluşumu için yüksek düzeyde CO2’ye gerek duyulur.

Demir noksanlığı sorununu gidermenin en iyi yolu iyi bir sulama ve pH yönetimiyle mümkündür. Ağır kış yağışlarından ve ilkbaharda yapılan sulamalardan kaynaklanan aşırı toprak nemliliği geçici demir noksanlıklarının sebebidir. Eğer her ilkbaharda aşırı sulama yapılırsa kronik demir noksanlığı görülür ve üretim engellenir.

Demir Noksanlığı (Kloroz):

Bitkilerde demir noksanlığı çok yaygındır. Başlangıçta belirtiler çok genç yapraklarda yeşil rengin kaybıdır. Damarların aralarındaki dokular soluk yeşil, sarı hatta beyaz olurken, damarların kendisi koyu yeşildir. Yeni yapraklar tamamen renkten yoksun olarak çıkarlar, fakat damarlar daha sonra koyu yeşile dönerler. Demir noksanlığının tanınması oldukça kolaydır. En ince damarlar dahi yeşil kalarak damarlar arasındaki renk tamamen sarıya dönerler. Şiddetli noksanlıklarda damarlarda sararabilir. Demir noksanlığından kaynaklanan kloroz aşağıdaki gibi değişik şiddetlerde görülebilir.

Hafif kloroz (sarılık):Yeni çıkan yapraklarda damarlar normal görünümündeyken damar araları soluk yeşil veya sarımsı yeşildir.
Orta Düzeyde kloroz (Sarılık): Yeni çıkan yapraklarda damar araları oldukça sarıdır.
Şiddetli kloroz (Sarılık): Yeni çıkan yapraklar sarıdan fildişine kadar değişen renklerdedir. Damarlar yeşil yâda yeşil olmayabilir. Yaprak üzerinde kahverengi bölgeler vardır veya yaprağın tamamı kuruyabilir. Yapraklar genellikle dökülürler.

Demir noksanlığı belirtileri Azot, Manganez, Çinko noksanlıklarının belirtilerine benzer semptomlar gösterir. Buna rağmen demir noksanlığı yeni oluşan yapraklarda gözükür halbuki azot noksanlığı yaşlı yapraklarda gözükür. Manganez noksanlığında ise yeşil kısım demir noksanlığında olduğu gibi sadece damar aralarında sınırlı olmakla kalmaz ve çam ağacına benzer bir görünüm oluşturur. Çinko noksanlığında ise semptomlar demir noksanlığına benzer fakat yapraklar normalden çok küçüktür.

Semptomların Demir noksanlığından mı, manganez yâda çinko noksanlığından mı kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamanın en kolay yöntemi uygun demir çözeltisinin yapraklara püskürtülmesidir. Eğer görülen sarılık kaybolur veya hafiflerse demir noksanlığı olduğu anlaşılır.

Meyve ağaçlarında demir noksanlığının bazı dallarda görülüp bazılarında görülmemesi sık rastlanan bir olaydır. Yaprak analizleriyle demir noksanlığının anlaşılması bazen kolay değildir. Bazen sarılık gösteren yaprağın demir içeriği yaprak analizlerinde daha yüksek bile çıkabilmektedir. Bunun nedeni demirin bütün formlarının bitkiye yarayışlı olmamasından kaynaklanmaktadır.

Demir Noksanlığının Giderilmesi yöntemleri:

Demir noksanlığından oluşan klorozun kontrolü kolay değildir ve pahalı olabilir. En iyi metot her şeyden önce yüksek pH ortamlarında düşük demir alımından daha az etkilenen çeşit ve türlerin seçilmesidir.

Sulama azaltılarak, drenaj sistemleri oluşturulmalı doymuş toprak şartlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Bitkinin çevresinde sıkışıp sertleşmiş olan toprak yapısı iyice havalandırılmalıdır. Toprakta oksijen hareketini sınırladığı için malç kullanılan bahçelerde plastik örtülerin kullanılmasından kaçınılmalıdır.
Demir noksanlığının giderilmesinde birkaç metot uygulanmaktadır. 
Bu metotlar şunlardır:
1. Eşit miktarda karıştırılan Demir sülfat+ kükürdün toprak uygulaması.
2. Demir Şelatlarının toprak uygulaması
3. Demir Sülfat veya demir şelatları içeren yaprak sprey uygulamaları.
4. Ağaç gövdelerine ferric amonyum citrate veya demir sülfat enjeksiyonu.

Toprak uygulamaları kloroza karşı yavaş cevap verir fakat toprak şartlarına bağlı olarak 3-4 yıl etkisini sürdürebilir. Süs bitkilerinde tercih edilir.

Sarılık görülen bireysel ağaç uygulamalarında ve küçük mekanlarda sonbaharda yâda erken İlkbaharda toprak uygulamaları yapılabilir. Eşit miktarlarda karıştırılan demirsülfat ve kükürt uzun süren etkiler sağlayabilir ve pahalı değildir. Yüksek demir konsantrasyonu içeren bir demir kaynağı seçilmelidir. Ürünün etiketlerini okuduktan sonra karar verilmeli ve etiket üzerindeki açıklamalara göre uygulanmalıdır.

Büyük alanlarda bütün bir alana kükürt - demir sülfat uygulamaları yapmak pratik bir metot değil ve ayrıca arzuda edilmez. Bunun yerine klorozdan etkilenen ağaçların iz düşümüne (Ağaç tacının dış kenarlarına) 2,5-5 cm çapında birbirlerinden 45 – 60 cm aralıklarla 30-45 cm derinliğinde delikler açarak uygulama yapılmalıdır. Her deliğe 10 cm lik toprak yüzeyine demir Sülfat_ kükürt karışımı doldurulmalıdır. Büyük ağaçlar için üç dört, küçük ağaçlar için bir iki daire şeklinde uygulanabilir. Tablo 4 de ağacın büyüklüğüne göre ne kadar delik açılacağını ve ne kadar karışım konacağını tavsiye etmektedir.

Sıra halindeki Küçük çalı tipi ağaç ve ağaççıklarda aynı miktarda demir sülfat ve elementel kükürt karışımı kullanılalarak uygulama yapılabilir. Bunun için 10 cm derinliğinde bitkilerin gövdesinden 25-60 uzaklıkta şerit halinde toprak kazılır ve kazılan yere demir sülfat +kükürt karışımı dökülür ve kazılan yer toprakla kapatılır.

Toprak uygulamalarında belirli demir şelatları mükemmel sonuçlar vermektedir. Etkiler genellikle bir yıl sürer fakat şelatlar pahalıdır. Yüksek toprak pH şartlarında iyi sonuç veren tek şelat EDDHA molekülü ihtiva edendir. Diğer şelatlar pH 7,2 den daha yüksek ortamlarda etkisiz kalmaktadır.

Şelat Nedir?

Şelat (Chelate) yunanca pençe anlamına gelen Chele sözcüğünden gelmektedir. İlk defa 1930 yıllarda Almanya da sentezlenmiştir ve bir kimyasal madde olan ethylenediaminetetraacetic acid (EDTA) in pençeye benzeyen organik yapısını belirtmektedir. Bu pençe gibi yapısıyla EDTA stabil bir dairesel yapı oluşturmak için iki ve üçlü valent metallik iyonları bağlamaktadır. EDTA suda erir ve sadece metalik iyonları olan şelatlar suda çözünürler.

Şelatlar İlkbaharda büyüme başlangıcından önce kullanılmalıdır. Kuru şelatlar toprak yüzeyine püskürtüldükten sonra sulama yapılmalıdır veya suda eritildikten sonra ağacın gövdesinin çevresine verilmelidir. Ayrıca şelatlar ağacın iz düşümüne açılan deliklerden de verilebilir.

Yaprak spreyleri yıllık bitkilerde kloroz çok şiddetli ve çabucak sonuç alınabilecek durumlarda kullanılabilir. Maalesef etkileri kısa sürelidir ve maliyeti yüksektir.

Yaprak uygulamaları yaprak tam büyüklüğüne ulaştığı zaman yapılır. Yaprak uygulamaları geç öğleden sonra yâda akşam yapılmalıdır. Çünkü bu zamanda kuruma az olur ve yaprak yanmaları da en az düzeydedir. Yapraklara yapışması için bir miktarda yapıştırıcı madde katılabilir.

Yaprak uygulamalarında demir sülfat % 0,05 ve % 1 arasındaki konsantrasyonlarda püskürtülmesi faydalı olabilir. Dikkat edilecek husus tuz içerikli gübrelerin yapraklarda yanmalara neden olabileceğidir. Yani uygulama zamanı ve konsantrasyon iyi ayarlanmalıdır. Piyasada EDDHA ve EDTA ile şelatlanmış demir şelatları bulunmaktadır. Bunlar yapraktan ve topraktan başarı ile uygulanabilir. Toprağa uygulandıklarında pH’ sı yüksek bir topraksa Fe-EDDHA daha iyi sonuç vermektedir. Bazen her iki şelatla da şelatlanmış demirli gübreler olabilir. Bunlar hem düşük, hem de yüksek pH’ da etkili olabilirler. Toprağa uygulandıklarında meyve bahçelerinde ağaç büyüklüğüne göre ağaç başına 70-150 gr yetebilmektedir. Bununla beraber şiddetli noksanlık durumunda bu oran 500 gr’ a kadar çıkarılabilir. Bağlarda ise asma başına 10-50 gr yeterlidir.

Yaprak sprey uygulamaları çok hızlı cevap verir fakat geçici olduğu için birkaç defa verilmesi gerekebilir. Toprak ve gövde uygulamaları daha uzun süre etkilidir. Tarla bitkilerinde demir klorozu için yaprak spreyleri kullanılmalıdır fakat bazı dezavantajları vardır. Bir bölgede metotlardan birisi iyi sonuç verirken diğer metot toprak şartları ve bitkinin duyarlığı değiştiği için iyi sonuç vermeyebilir. Bölge şartlarına göre en iyi sonuç alınıncaya kadar değişik metotlar denenmelidir.

Ağaç gövdesine enjeksiyon veya implant olarak kullanılması doğru kimyasallar seçildiği zaman çok etkili sonuçlar vermektedir. Ve etkisi toprak şartlarına bağlı olarak birkaç yıl sürmektedir. Klorozu tedavi etmek için ağaç gövdelerine birkaç metot uygulanmaktadır. Bir uzman tarafından yapıldığı gibi bahçe sahibi tarafından da uygulanabilir.

Metotlardan biri kahverengi bir toz olan ferric amonyum citrate kullanımıdır. Bir santimetre çapında ve 1-2 cm derinliğinde toprağa yakın yerde ağaç gövdesine hafif aşağı doğru meyilli delikler açılır. Delikler birbirinden 10-15 cm aralıklarla olmalıdır. Tam doluncaya kadar ferik amonyum citrate tozundan doldurulur veya toz jelatin kapsüller içine konarak deliğin içine konulur. Deliğin üzeri aşı macunu, parafin veya küçük mandarlarla kapatılır. Eğer mantar kullanılmışsa bir ay sonra mantar çıkarılır ve ağacın yara iyileştirme işlemiyle çakışmaz.

Tahta çivi kullanmayınız çünkü ağacın öz suyunu emer ve deliği genişleterek ağaca zarar verebilir. Bu konuda kendisi yarayı kapatan çeşitli kartuşlar mevcuttur.

Diğer bir metot ise önceden hesaplanmış dozda ferric amonyum nitrate solüsyounu kullanmaktır. Bu 1 cm çapında ve 1-2 cm derinliğinde bir birinden 10-15 cm aralıklarla açılan deliklere uygulanır. Aynı miktarda ferric amonyum citrate ın sıvı formu rezervuar ve küvet sistemi denilen bir sistemle uygulanabilir. Bu durumda çap ve derinlik daha da küçülür ve ağaçta yara azalır.
Ağaç gövdesine uygulanan implant ve enjeksiyon uygulamalarında en iyi sonuç Mayıs ve Haziran ayında yapılarak alınır. Özel kullanımlar için ticari ürünün üzerindeki etiket okuduktan sonra uygulanmalıdır. İmplant ve enjeksiyon tedavileri iki yâda daha fazla yıl etkili olur. Bazı durumlarda be beş yıla kadar etkili olabilir. Buna rağmen en önemli dezavantajı açılan yaraların hastalık yapan organizmalar için giriş noktası oluşturmasıdır. Bundan dolayı ağaçta her yıl yara açmaktan kaçınmalıdır.

Eğer çok fazla demir verilmişse koyulaşmış yapraklar görülebilir. Bu durum kalıcı zararlara nadiren sebep olmaktadır. Siyahlaşmış yapraklar uygulamadan hemen sonra düşecektir ve yerine çıkan yapraklar genellikle koyu yeşil ve sağlıklıdırlar.
Demir şelat ihtiva eden asitli besin maddeleri verildiği zaman, suda eriyebilir form da tutulur ve sorunu düzeltebilir.

Demir Fazlalığı (Toksisitesi):

Her ne kadar sahada nadir görülsede, demir fazlalığı genellikle manganez noksanlığına benzer semptomlar gösterirler.

7. ÇİNKO

Erozyona uğramış topraklarda ortaya çıkar. 5.5-7,0 pH ortamında çinko alımı en az düzeydedir. Düşük pH’larda toksisite noktasında alıma sebebiyet verir. Bitkiler çinkoyu suda çözünebilir formda ve aktif olarak alırlar. Toprakta çinko çözünürlüğü toprak pH’sı ile ters orantılıdır. pH yükseldikçe çözünülürlük azalır pH düşdükçe çözünülürlük artar. Çinko alımı ile bakır, demir, mangan ve kalsiyum alımı arasında rekabet mevcuttur. Bitki bünyesinde çinko Zn2+ iyonları şeklinde veya organik asitlere bağlı olarak xylem dokularınca taşınır. Sınırlı da olsa yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınma olmaktadır. Bitkilerde fosfor ile çinko arasında antagonistik bir etki vardır. Bazı elementler diğerlerinin bitkiler tarafından absorbsiyonunu yavaşlatır. Örneğin kalsiyum potasyum alımını yavaşlatır veya öteki diğerini gibi. Bu olay “antagonizm” olarak bilinir.

Çinko Noksanlığı

Çinko eksikliği çoğunlukla fosfor yönünden zengin, karbonhidrat içerikli nötr veya alkali topraklarda meydana gelir. Çinko eksikliği kültür bitkilerinde daha ziyade kökleri etkiler ve yaşlı kök dokularının ölümüne sebep olur. Öte yandan çinko noksanlığında yaprak damarları arasında kloroz meydana gelir. Yaprak damarları yeşil kalırken, damarlar arası renk açık yeşil, sarı hatta beyaza döner. Semptomlar yaprakların rozet şeklini alması veyahut küçük yaprak oluşumu olarak tanımlanmaktadır. Yeni gelişmekte olan yapraklar normalden daha küçüktürler. Sürgün gelişimi kısa olduğu için yapraklar birbirine yakındır ve rozet görünümü verirler. Bu oluşumun nedeni ise boğum araları uzunluklarının oldukça kısalmış olmasıdır. Şiddetli vakalarda yaşlı yapraklar düşebilir. Erken İlkbaharda geçen yılın lateral yapraklarında yeşil aksam gecikmesi dikkati çekebilir. Bu semptomlar soğuk zararı diye karıştırılabilir, fakat soğuk zararının belirgin özelliği kambiyum dokusunda da bir kahverengileşme görülmesidir. Yaprak kenarları bazen dalgalı bir hal alır. Yaprak yüzeyinde damar kenarları yeşil kalmak üzere damarlar arasında sarı mozaik şeklinde lekeler oluşur. Noksanlık şiddetli değilse sadece yaprakları etkiler. Şiddetli noksanlı olursa sürgün gelişimi de tamamen durur. Sürgünlerde meyve tomurcuğu sayısı azalır, hatta tamamen yok olur. Sert çekirdekli meyvelerin meyve etlerinde kararmalar görülür. Bağlarda çinko noksanlığı yaygın olarak ortaya çıkmaktadır. Erken ilkbaharda oluşan yapraklar küçük, dar ve dişli olurlar. Damarlar arasında çok sayıda klorozlu lekeler oluşurken damarların etrafında 1-2 mm genişliğinde bir bölge yeşil rengini korur. Alt yapraklar yeşil kalır ve hafif klorozlu olurlar. Belirtiler sürgün uçlarına doğru daha şiddetli bir hal alır. Büyüme geriler, ana sürgünler çalımsıdır.

Çinko Fazlalığı (Toksisitesi)

Semptomları nadir görülür ve büyük ihtimallede diğer mikro besin maddeleri noksanlıklarına benzeyen semptomlar tarafından maskelenmektedir.

Çinko Uygulamaları

Yaprak analizleri sonucunda Zn eksikliği bulunmuşsa 100 litre suya 0,5 kg çinko sülfat, 250 gr sönmüş kireç ve 200 gr üre ve yapıştırıcı karıştırılarak hazırlanan çözelti, meyve tutumundan itibaren eksikliğin şiddeti de göz önüne alınarak 20’şer gün aralıklarda yapraklara püskürtülerek verilebilir.

8. BAKIR

Bakır bitki fizyolojisi açısından çok önemlidir. Vitamin, karbonhidrat ve protein sentezi, fotosentez ve solunum gibi çok sayıda kompleks olaylarda görev alır. Bitkilerin üreme organlarının ve verim yönünden bitkilerin gelişmesinde büyük önem taşır.
Bakır bitkilerin köklerinde yoğunlaşır, azot metabolizmasında, proteinlerin kullanılmasına görev yapar. Çeşitli enzimlerin bir yapı taşıdır. Karbonhidrat ve protein kullanan enzimlerin bir parçasını teşkil eder. Noksanlığında sürgün uçlarında kuruma meydana gelir ve terminal yapraklarda kahverengi benekler oluşur. Bakır organik maddelere sıkı bir şekilde bağlanır ve organik maddelerce zengin topraklarda noksanlıklar görülebilir. Topraktan kolayca kaybolmaz fakat bitkilerin alamayacağı şekilde bulunabilir. Bitkiler bakırı çok küçük miktarlarda alırlar. Bakır alımında demir, manganez, çinko ve nikel gibi ağır metaller arasında rekabet söz konusudur. Bitkilerde taşınması % 99 oranında xylem özsuyunda olmakta ve floemde taşınma gerçekleşmemektedir. Bu taşınma transprasyon akımına bağlıdır. Bakır az da olsa yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınabilir.

Bakır eksikliği:

Genç yapraklar durgunluk geçirmiş ve bozuk şekilli gözükür. Yapraklar dardır ve hafifçe uzamıştır. Yaprak kenarları dalgalıdır. Meyve ağaçlarında terminal dalların uç kısımlarında kurumalar görülebilir. Genellikle bakır ve çinko noksanlığı birlikte oluşur ve yüksek pH ı olan topraklarda dahada ağırlaşır.

Bitkilerin bakır kapasitesi vegetatif organlarda 4-20 ppm civarındadır. Noksanlık sınırı 4 ppm olarak kabul edilmektedir. Bakırın yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınma kabiliyeti iyi olmadığından eksiklik belirtileri öncelikle genç yapraklarda görülmektedir. Grimsi yeşil renk, hatta beyazlaşma gibi renk değişimleri ve solma görülür. Gelişme zayıflar. Bazı hallerde uç kurumalarının görülmesinden önce normalden büyük yapraklar oluşur.



Bakır Fazlalığı (toksisitesi)

 Meyve bahçesi şartlarında toksisite belirtileri pek görülmez. Görüldüğü zamanda çinko noksanlığı na benzer semptomlar oluşturur

9. KÜKÜRT

Kükürt aminoasitlerin, proteinlerin(örneğin cystine), vitaminlerin, enzimlerin, hardal yağı gibi bazı uçucu bileşiklerin bir yapı maddesi olarak bitkilerde bulunur. Klorofil için esas teşkil eder. Birçok sebzeye tat verir. Enzim ve vitamin gelişimini ve aktivitesini artırır. Kök büyümesini ve tohum üretiminin ıslahına yardımcı olur. Bitkinin güçlü olmasına ve soğuğa dayanıklılığına yardım eder. Kükürt yağmur suyunda olabilir ve bitkilere yağmur suyundan kükürtü alabilirler. Ayrıca bazı gübrelerin içine, özellikle düşük kaliteli gübrelere, katkı olarak katılır. Jips (Gypsum = alçı taşı) kullanımı ayrıca toprak kükürt düzeylerini artırabilir. Kükürt organik maddelerin yapısında bulunan bir elementtir. Bu yüzden toprakta organik ve inorganik formda bulunabilir. Ancak topraklardaki kükürt miktarının önemli bir kısmını organik kükürt oluşturmaktadır.

Bitkiler kükürdü kökleri vasıtasıyla sülfat iyonu (SO4-2) şeklinde alırlar. Öte yandan stomaları aracılığı ile de kükürt dioksit olarak alabilirler. Kükürt bitkilerde daha çok yukarı doğru taşınır. Aşağı taşınma çok sınırlıdır. Yaşlı dokulardaki kükürt genç dokulara taşınmaz. Sulama ile yıkanır. Sulama suları kükürt ihtiva edebilirler.

Kükürt Noksanlığı:

Bitkilerde kükürt eksikliğinde azot eksikliğine çok benzeyen belirtiler görülür. Yani homojen bir sararma vardır. Noksanlığında açık yeşil yapraklar vardır. Ancak aradaki fark, sararmanın önce genç yapraklarda olmasıdır. Azotta ise sararma yaşlı yapraklarda olur. Bunun sebebi kükürdün yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınamamasıdır.

Kükürt gübrelemesi:

 Kükürt yağışla birlikte yıkandığı için kükürt gübrelemesi daha çok yağışlı bölgelerde önem taşır. Jips, amonyum sülfat, potasyum sülfat vs. gibi kükürt içerikli gübreler kullanılabilir. Bitki, iklim ve toprak şartlarına bağlı olarak değişmekle birlikte genellikle dekara1-5 kg arasında kullanılır. Kükürtlü gübrelerin özellikle yağışlı bölgelerde ilkbaharda uygulanması önerilir.

10. BOR

Bor hücre duvarının teşekkülü, Hücre çeperinin bütünlüğü, kalsiyum alımı için gereklidir ve bitkide şekerlerin taşınmasında yardımcı olur. Bor bitkilerde birçok fonksiyonu etkiler. Bu fonksiyonlar, çiçek açma, polenin çimlenmesi, meyve verme, hücre bölünmesi, su ilişkileri ve hormonların hareketini kapsar. Boron bitkinin bütün hayatı boyunca alınması gereklidir. Bitki bünyesinde hareketi yoktur, bitkilerde soymuk (xylem) dokusunda transprasyon etkisi ile taşınır. ve topraktan kolayca yıkanabilir. Bor toprakta borik asit ya da borat anyonu şeklinde bulunur. Bitkilerce bor iyonize olmamış borik asit formunda alınmaktadır.

Bor Noksanlığı

Normal olarak bitkiler 25-100 ppm (part per million = Milyonda bir kısım) arasında bor içerirler. 20 ppm bitkilerde borun eksiklik sınırı olarak kabul edilmektedir.
Birçok meyve ağacında bor noksanlığı yapraklarda ortaya çıkmasından önce meyvelerde gözükür. 
Elma ve armutlarda bor noksanlığında çiçekler soğuktan zarar görmüş gibi aniden solar ve siyah bir renk alır. Bu halleri ile dökülmeyip bir süre dalda kalırlar. Don zararı aynı görüntüyü oluşturmakla beraber dondan etkilenmiş çiçekler hemen dökülürler. Şiddetli noksanlıkta yaprak çıkışı gecikir, vejetatif büyüme noktaları ölür bitkide bir rozet etkisi görülür. Yapraklar kalın, kıvrımlı ve gevrektir. Ancak yapraklarda kloroz görülmez. Meyvelerde, yumru ve köklerde, renk bozukluğu oluşur ve kahverengi küçük çatlamış benekler görülür. Sürgünler kısa, yapraklar küçük ve bozuk şekilli olurlar. Meyveler normalden küçüktür ve bazen çatlamalar olur. Bitkilerde bir çok hastalığın bor noksanlığından meydana geldiği bilinmektedir. Elma ve armutlarda semptomlar boğum boğumdur, genellikle sert mantarlaşmış dokunun altında oluşan bir çöküntüyle meyvenin şekli bozuktur. Bu semptom genellikle kalsiyum noksanlığından kaynaklanan acı benekle sık sık karıştırılır. Bor noksanlığı acı benekten kabuktan çekirdek evine kadar mantarlaşmış çürüklük oluşumuyla ayırt edilebilir. Halbuki acı benekte çürüme sadece çiçek ucunda olur ve kabuğa çok yakındır. Bazı bor noksanlığı durumlarında bütün yüzey üzerinde kallus oluşan çatlaklarla kaplıdır ve koyu kırmızı kuru yaprak şeklinde bir görünüm oluşturur. Acı benek ya dalda meyvenin olgunlaşmasına yakın veyahut daha çok hasat sonrasında depolama sırasında görülür.

Eriklerde semptomlar meyve etinde küçük noktalardan bütün meyveyi kaplayacak kadar değişik büyüklüklerde kahverengi çökük bölgeler olarak gözükür. Meyveler genellikle erkende renklenir ve dökülürler. Meyve etinde ayrıca zamk (reçine) paketleri oluşabilir.
Şeftalilerde çürüyen bölgeyle bitişik olarak kahverengi, kuru, mantarımsı bölgeler oluşur ve bazı meyvelerde birleşme yeri (sutur) boyunca çatlaklar oluşabilir. En tipik vejetatif semptomlar ise terminal (uç) büyüme noktalarının kuruması ve cadı süpürgesine benzeyen bir görünüm oluşturmasıdır.

Bor Fazlalığı (Toksisitesi):

Borun eksikliği gibi fazlalığı da sakıncalıdır. Bu sebeple bor gübrelemesi yapılırken dikkat edilmelidir. Elmada Semptomlar sürgünlerin kuruması, daha çok 1-2 yıllık sürgünlerde boğumlaşma, erken meyve olgunlaşması ve meyvenin içinin kararması ve dökülmesi şeklinde görülür. Yeşil aksam semptomları önce yaşlı yapraklarda ana damar boyunca ve büyük lateral (yanal) damarlar boyunca sararmaları kapsar. yaprak uçları sararır ve nekrozlar oluşur. Belirtiler daha sonra yaprak kenarlarına ve orta damara yayılır. Yapraklar yanık bir görüntü alırlar ve erken dökülürler. Belirtiler yaşlı yapraklarda görülür. Şeftalilerde vejetatife (yeşil aksam) semptomlar yapraklarda nekrotic (ölü doku) lezyonlar oluşumu, yaprak uç ve kenarlarında buruşmalar şeklinde oluşur. Azalmış çiçek gözü ve meyve oluşumu ve çekirdek evi yarılmaları görülür.

11. KLOR

Bitkilerde klorun rolünün kanıtlanması biraz tartışmalıdır ve genel bir değerlendirme yapılamaz. Tütünde dokularda su muhteviyatını artırdığı, karbonhidrat metabolizmasını etkilediği ve yapraklarda nişasta toplanmasına yol açtığı bulunmuştur. Klor bitkiler tarafından klorun iyon formu olan klorid olarak alınır ve tamamen eriyebilir formdadır. Sulamayla yıkanarak kaybolur.

Klor hücrelerde su ve suda eriyen maddelerin hareketi olarak bilinen ozmos olayında görev alır. Bitkilerin mineral maddeleri alması için gerekli olan iyon dengesini sağlamada ve fotosentezde görev alır.

Klor Noksanlığı:

Belirtileri, solgunluk, kılcıklı kökler, kloroz (sararma) ve bronzlaşma gibi semptomları kapsar. Bazı bitkilerde koku artabilir.

Klor Fazlalığı (toksisitesi):
Eğer klor seviyeleri çok yüksekse bazı bitkiler toksisite semptomları gösterebilir.

12. MANGAN

Manganez fotosentez için enzim aktivitesi, solunum ve azot metabolizmasında görev alır. Manganezin görevleri klorofil teşekkülünde olduğu gibi demirin görevleri ile sıkı bir şekilde ilişkili olduğu düşünülür. Bu sebepten dolayı manganez noksan olduğu zaman sarılık yaygın bir semptomdur. Manganez demirin oksidasyon yoluyla çözünebilirliğini azaltır ve bu sebepten dolayı bitkide çok miktarda manganezin bulunması demir noksanlığına ve sarılığa yol açar. Toprak pH’sı ile mangan elverişliliği arasında sıkı bir ilişki vardır. Yüksek pH’lı topraklarda manganın alınabilirliği düşüktür. Bu sebeple kireçli topraklarda Manganez eksikliği sık görülür.

Manganez Noksanlığı:

Demir Noksanlığıyla sık sık karıştırılır. Yaprak analiziyle doğru teşhis yapılabilir. Genç yapraklarda noksanlıklar demir noksanlığına benzeyen açık yeşil bir zemin üzerinde yeşil damar ağları şeklinde görünüm gösterir. İleri safhalarda açık yeşil kısımlar beyazlaşır ve yapraklar dökülür. Damarların bitişiğinde kahverengimsi, siyah veya yeşilimsi noktalar gözükebilir. Nötr ve alkali topraklarda bitkiler genellikle noksanlık semptomları gösterirler. Yüksek asitli topraklarda manganezin bitkiye toksisite etkisi yapacak kadar alımı mümkündür. Mangan noksanlığı belirtileri Magnezyum noksanlığı belirtilerine de benzer. Semptomlar yaprak kenarından başlayarak ve ana damara doğru uzanarak ana damarlar arasında oluşan kloroz ile başlarlar. Fakat magnezyum noksanlığına benzemez, manganez noksanlığında sarılık normal olarak yaprak kenarlarında sınırlı kalır ve damarlar arasında sarılık pek nadir gelişir. Diğer bir ayırt edici özellikte manganez noksanlığı önce genç yapraklarda görülür ve demir noksanlığında görüldüğü gibi ince yaprak damarları yeşil kalmazlar. Mangan noksanlığında yapraklar arası kloroza ilave olarak yapraklarda sarı noktalar halinde lekeler oluşur. 25-30 ppm’den az Mn bulunursa mangan eksikliği beklenebilir. 20 ppm’ den az olursa mangan noksanlığı vardır. Şeftali, kayısı ve erik diğer sert çekirdeklilere göre daha fazla mangana ihtiyaç gösterirler.

Asmada yaprak yüzeyinde üniform bir sararma olur. Yapraklar normalden küçük ve açık yeşil renklidirler. Zamanla çok sayıda küçük nekrotik lekeler ortaya çıkar. Sonunda sarı bölgeler kahverengine döner ve yaprak ölür.

Manganez Fazlalığı (Toksisitesi):

Özellikle Johnatan ve Delicious elmalarında görülen önemli bir düzensizlik “kızamık” tır. Bu daha çok düşük kalsiyum düzeyinin eşliğiyle fazla miktarda manganezden kaynaklanmaktadır.

Mangan gübrelemesi:

 Mangan noksanlığı daha çok kireçli yüksek pH’ ya sahip topraklarda yetiştirilen bitkilerde görülür. Böyle topraklara mangan sülfat gibi tuzlar vermek genellikle faydasızdır. Çünkü verilen mangan kısa sürede yükseltgenerek alınamaz hale gelir. Böyle topraklara mangan verilecekse serpme yerine banda toplu olarak verilmelidir.
Manganlı gübrelerin yaprağa uygulanmaları da mümkündür. Bu amaçla kullanılmak üzere çeşitli Manganez-şelatlar üretilmektedir. % 1’ lik Manganez Sülfat çözeltisi veya dekara 10-50 gr Mangan hesabıyla şelatlı gübreler yapraklardan uygulanabilir. Manganın bitkilerde hareket kabiliyeti iyi olmadığından uygulama 2-3 kez tekrarlanmalıdır. Toprağa verilecekse dekara 3 kg Mangan hesabıyla mangan sülfat verilebilir.

13.Molibden

Molibden nitratı amonyuma indirgeyen enzimlerin yapı taşıdır. Molibden olmadan protein sentezi engellenir ve büyüme durur. Kök nodüllerinde Nitrojen fiksasyonu yapan bakterilerin molibdene ihtiyacı vardır. Tohumlar tam şeklini almayabilir ve eğer bitkilerde molibden noksanlığı varsa bitkilerde azot noksanlığı oluşur.

Molibden Noksanlığı

Kıvrılmış veya kap şeklini almış ve soluk renkli yapraklar vardır.

14. NİKEL

Son zamanlarda tanınan esansiyel elementlerden birisidir. Üreaz enziminin ürenin kullanılabilir azota dönüşümünde ve demirin absorbe edilmesinde gereklidir. Tohumlar çimlenebilmek için nikele ihtiyaç duyarlar.

15. SİLİSYUM

Hücre duvarlarının ana elamanlarından birisidir. Delerek öz suyunu böceklerin zararlarına ve mantarlara karşı engeller oluşturur. Bazı bitkilere yapraktan verilmesi halinde yaprak bitlerinin popülasyonunu azaltır. Yaprağın sıcaklık ve kuraklığa dayanıklılığını artırır ve terlemeyi azaltır.

Silisyum Noksanlığı:

Solgunluk, zayıf meyve tutumu ve çiçek oluşumu vardır. Hastalık ve haşerelere dayanıklılık azalır.

16. KOBALT

Azot tespit eden bakteriler için gereklidir.

Kobalt Noksanlığı:

Azot noksanlığı semptomları oluşur.

17. SODYUM.

Sodyum bitkilerde ozmotik ve iyonik denge için gerek duyulur. 


BİTKİLER BESİN MADDELERİNİ NASIL ALIRLAR?

Bitki kökleri besinleri difüzyon, osmoz ve kontak değişimi denilen bazı kimyasal ve fiziksel olaylar sonucu almaktadırlar.

Difüzyon
Maddelerin yüksek yoğunluklu olan bir bölgeden daha düşük yoğunluktaki bir bölgeye doğru hareket etmesidir.

Osmoz
Suyun yarı geçirgen bir zarın bir tarafından diğer tarafına doğru pasif hareketidir. Bitkilerde bu zar bitki hücresinin zarıdır. Bu işlem yüksek bir potansiyeli olan bir bölgedeki suyun daha düşük potansiyeli olan bir bölgeye doğru hareketidir ve fizik kurallarına bağlı olarak kendiliğinden olmaktadır.

Bu su geçişi sırasında bitki besin maddeleri de topraktan bitkinin bünyesinde bulunan suya geçmekte ve odun (Floem) ve soymuk (ksilem) boruları denilen iletim sistemiyle bitkilerin diğer bölümlerine iletilmektedir.

Bunlardan ksilem dokusunda su ve suda çözünmüş mineral maddeler; floemde ise özellikle güneş enerjisini kullanarak yapraklarda üretilen organik maddeler taşınır. Bitkiler bunu iletim dokuları aracılığı ile aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya bir taşınmayla gerçekleştirir.

Derleyen:By EyyupK
KAYNAK:

http://www.ziraattube.com/e/563/selat-nedir?/